Onu tanımazsınız. Ama uzun yıllar boyunca bir başka denizcilik forumunda "KAYIKEVİ" bölümünde, araştırıp, yazıya döktüğü, her biri diğerinden daha değerli paylaşımları ile katkıları büyük arkadaşımız TAN KAAN ÖZKAN'ın en çok emek verdiği bir tefrikayı paylaşıyorum.
TAN bu uzun, 32 kısım tekmili birden tefraikanın dibacesinde; " Ne zamandır takip ettiğim, belgelerle ilginç sonuçlara ulaşılmış, hakkında çok ciddi araştırma kurumlarının bile peşine düştüğü bir tarihi olay hakkında bir şeyler karalayayım dedim. En azından bu çalışmalardan benim anlayabildiğim kadarını sizlerle paylaşmak istedim.
Dilim döndüğünce, elimden geldiğince yazıya dökmeye çalışacağım. Baştan belirteyim tarihten hoşlanmıyorsanız, ucu açık akıl yürütme gerektiren olaylar zincirlerini takip etmek size göre değilse hiç başlamayın. Çünkü bu yazacaklarım, belgelerle desteklenmiş olsa bile, bol miktarda yorum, akıl yürütme ve birazda kurgu içerir. J.R. Dossantos kitabının yorumlanması, tekrar anlatımı yada belgesel kıvamındadır. Ara ara ana konudan uzaklaşıp, farklı ilginç bilgilerde yine bu anlatıda olacaktır. Okuma parçası gözüyle bakılır. Bu yüzden edebi yönü yoktur. Bir tür beyin fırtınası, tarih, kurgu, kitap satırları ve yorumlama diyebiliriz.
Okuyacağınız satırlarda, tarih, kurgu, gerçek, belgelenmiş tarih, belgelenmiş ama sahte tarih, komplo teorileri, şüphe, birbirinin içine geçecektir.
Bu yolculukta bir de kahramanımız olacak. Adı Cessas. Kurgu kısmında yardımcı olacak." diyerek başlıyor.
Lütfen ayarlarınızla oynamayınız.
Uyarılarımı da yaptığıma göre, günah benden gitti;
Tarihin tozlu ama bir o kadar da gizemli sayfalarında ilginç bir gezintiye ne dersiniz ?
Hani bize, böyle oldu, böyle bilin, dedikleri tarihin esrarlı dünyasında, soru işaretleri ile dolu ama sorgulamadığımız bir sayfasına uzanalım.
Bakalım, herşeyin gayet net olduğunu düşünürken, acaba? soruları uçuşacak mı ?
Hadi başlayalım ;
İlkokul sıralarında öğrenmeye başladığımız ve neredeye herkesin tanıdığı, bildiği bir kişilik,
Kristof Kolomb.
Peki kimdir ?
Kristof Kolomb (Portekizce: Cristóvão Colombo, İtalyanca: Cristoforo Colombo, İspanyolca: Cristóbal Colón, Latince: Christopher Columbus)
Cenovalı kaşif, Gezgin.
Her ne kadar ne yaptıklarından bihaber, 11.yüzyılda vikingler ilk ulaşmış olsada, tarihe Amerika kıtasının kaşifi olarak geçmiştir.
1451 Cenova doğumludur.
Yoksul bir dokumacanın oğludur.
Katolik Hristiyandır. Katolik kralların himayesinde idi.
İtalyanca (ceneviz), ispanyolca, Portekizce, Latince, Yunanca konuşuyordu.
Bir çok ülkenin desteğini istemiş olsa da (Belli bir tarihten önce), İspanyollar adına Hindistanı bulmak için yola çıkmıştır.
Nasıl ? Zaten biliyorsunuz değil mi ?
Ansiklopedik bilgi bu yönde. Kitaplar, kim kimdir yazıları, Google, bu ve benzer bilgilerle doludur. Hepsi üç aşağı beş yukarı birbirini teyid eder.
Peki ya size deseydim ki ;
Kristof Kolomb 'isimli' bir kaşif hiç olmadı,
Diğer isimleri, ülkelere göre söylenişi değil yada gördüğümüz ama hiç sorgulamadığımız tamamen farklı tarih ve yerler ile bağlantılı takma isimlerdir, üstelik bazıları gönderme içerir,
Amerikayı (Vikingleri saymazsak) ilk keşfeden o değildi,
Cenovalı değildir,
Dokumacının oğlu değildir,
Hristiyan değildir,
Aslında İspanyollar ona kişiye şans eseri destek vermemişler, aksine bir komploya kurban gitmişlerdir.
Ne derdiniz ?
Konu Amerika ve Brezilya olunca aynen o ülkelerin dizileri gibi bende parça parça yazacağım
Devam edecek...
Hepinizin malumudur. Amerika bir çok konuda eleştirilebilir ve hatta tartışılabilir olmasına rağmen, yaptığı araştırmalar, destek verdiği kurum ve enstitülerin <altından hep gizli bir ajanda çıksa bile> sayısı küçümsenmemesi gereken miktardadır. Bu araştırmalardan birisi Amerikanın keşfidir. Bir çok kuruluş bunu en ince ayrıntısına kadar araştırmış ve düzenli olarak da kutlamalarla unutturmazlar.
Bir tarih enstitüsü, aynı şekilde Brezilyanın keşfi üzerine bir çalışma başlatır. Çünkü, Portekizli kaşif Pedro Alvares Cabral, Brezilya'yı kazara mı buldu yoksa ne yaptığını biliyor muydu? emin değillerdir. Tarihçiler, Portekizlilerin Brezilya'nın varlığından haberdar olduğunu ve Cabral'ın sadece bir formaliteyi yerine getirdiğinden kuşkulanıyor.
Baştan kabul etmemiz gereken bir nokta var ki, Portekiz'in tarih sayfalarında geçtiğinden çok daha fazla bir yeri vardır, tarihin ve o günün getirdiği zorlukların akışını değiştiren stratejik hamleler yaptığını ilerleyen zamanda göreceğiz. Günümüzde ortaya çıkan bir diğer gerçek ise çok iyi denizciler olan Portekizlilerin bir çok keşfi sır olarak saklamak gibi o zamanın şartlarına uygun bir politika izliyor olmasıdır.
Diğer ülkelere göre daha küçük ve daha sınırlı kaynaklara sahip bir ülke, diğerlerinin arasında yükselebilmesi ve yer edinebilmesi için bilginin dolaşıma girmemesi, Portekizin işine geliyordu. Kendileri için stratejik bir konum elde etmenin en önemli parçası olduğunu düşünüyorlardı.
Çünkü o sıralarda her bir ülke yaptıklarını titizlikle kayıt altına alıyor, okuyanlar yada kopyaları ile ve tabii ki halka açıklanan şekliyle, limanlardan sözlü olarak çabuk bir şekilde yayılıyor bu sayede hak sahibi olduğu tüm dünyaya duyuruluyordu.
İşte tam da bu sebeplerden dolayı tarihciler biliyor ki, sır olarak saklanması gerekenler yüzünden hazırlanan yanıltıcı belgeler ve hak sahibi olmak için diğer ülkelerle yarışan krallıklar, bunu da ünvan, şöhret ve servet isteyen üst düzey görevli ve yetkilileri de ekleyince ortaya çok fazla sayıda yanıltıcı belge ve olaylar örgüsü olduğu günümüz teknolojisi, yaş testleri, kağıt testleri gibi laboratuar destekli bilgi ile o zamanlar binlerce mil uzakta olan ülkelerin tarihi kayıtlarını bilgisayar programları ile karşılaştırıp onlarca uzman bir araya gelince, tarihin hiçte yazıldığı yada anlatıldığı gibi olmayabileceği ortaya çıkıyor.
İşte bu gerçekler ışığında araştırmacılar, 20 yıl öncesinde başlayan lakin 10 yıl öncesinde hızlanan hatta gerçeği ortaya çıkarma yarışına dönen, kıta keşifi ve Brezilya hakkında araştırmalar içinde kaybolmuşken ortaya çıkan, birbirini tetikleyen olaylar hiç beklenmeyen noktalara götürdü araştırmacıları.
İşte bu araştırmalar sürerken bu konuda çalışan ve değerli bilgilere sahip lakin hakkın rahmetine kavuşmuş bir profesörün notları arasından bir kağıt bulunur. Kağıtta, Moloc Ninundia Omatoos yazıyordu. Ne olduğu anlaşılmayan, hangi dilde olduğu bile belli olmayan bir cümle idi bu. sonradan bunun şifrelenmiş bir mesaj olduğu düşünüldü. Ve üzerinde çalışıldı.
Örneğin, Moloc.
Moloc, antik dinlerde bir tanrının adı idi. Moloc, Moloch yada Molek olarak çeşitli kaynaklarda adı geçiyor. sami dillerinde kral demek, Yahudiler, ibrani Molek'i yaratmak için Melech kelimesini kullandılar. Portekizce de kullanımı Moloc olarak daha yaygındır.
Molek oldukça zalim bir tanrıydı. Moab, Kenan, sur ve Kartaca halklarının taptığı, ilk doğan çucukların yakılarak kurban verildiği bir tanrı. Örneğin, eski ahitte Tanri, Musa peygamber aracılığı ile bunu yasaklamış, ve İsrail halkına, aranızdan kim ki Molek'e çocuğunu kurban verir, ülke halkı tarafından taşlanarak öldürülecek der. Gerçi bu yasak defaatle delinmiştir, üstelik eski ahitin kendisinde bile.
Bu şifreye biraz bakalım, Brezilyanın keşfi ile ilgili Fracanzano da Montalboddo'nun 1507' de yazdığı Paesi novamente retrovati et nova mondo kitabı tarihte Brezilya ile ilgili yazılmış ilk kitaptır. Waldseemüller'in Cosmographiae'sinde ise yine bilinen ilk haritaları mevcuttur, araştırmak isteyenler bu kitaplara bakabilirler diye araya bir de not ekleyeyim.
devam edecek.....
Moloc Ninundia Omatoss
Ninundia ve Omatoss kelimeleri hakkında hiç kimsenin bir fikri yoktu. Profesörün notları arasında çıkan ilk bakışta hiç bir anlam ifade etmeyen üçer kelimeden oluşmuş, kelimeleri oluşturan harfler arasında birbirine giden oklar vardı.
Bunun bir anahtar olabileceğini düşünen kahramanımız Cessas, ( En sonunda sahneye teşrif etti) kelimeler üzerinde bu anahtarı kullanmaya başladı.
Ve voilaaa.
Moloc = Colom oluyordu.
Ninundia Omatoss ise,
Nominasuntodioa
Kelimeye ilk baktığında anlamsız gözükse de, doğru yerleri boşluklar ile ayırınca karşına çıkan
Nomina sunt Odiosa
Yani Ovidius'dan bir alıntı idi. ( Ovidius, Roma imparatoru tarafında yaptıkları/yazdıkları yüzünden sürgüne gönderilen şairdir)
Biraz şifreye ara verelim ve elimizde ki bilgileri toparlayalım.
İlk keşifler çağında Portekiz’in gizlilik politikası yürüttüğünü biliyoruz. Elde edilen bilgiler, bir çok deniz seferini gizlilşk içinde yürüttüğünü ve kayıt altına almaktan imtina ettiği yönünde. Örneğin o zamanın Portekiz kayıtlarına bakıldığında, Bartolomeu Dias'ın Ümit Burnu'nu dolandığını ve Atlantik'ten Hint Okyanusu'na geçtiğini yazmaz. Dias döndüğü zaman Lizbon' da Kristof Kolomb'la karşılaşınca Kolomb onun bu başarı hikayesini dünyaya yaydı. Eğer Dias Portekiz'e vardığında Kolomb orada olmamış olsaydı Dias'ın keşifleri sonsuza kadar saklı kalabilirdi. Vasco da Gama'nın Ümit Burnu'nu dolaşan ilk kişi olduğunu sanabilirdik.
Bu bize, Portekiz tarihi, gün ışığına çıkmamış, Kristof Kolomb'larla karşılaşacak kadar şanslı olmayan Bartolomeu Diaz'larla dolu olabileceğini gösterir işaretlerden sadece bir tanesidir.
Bunların hepsi bu gizlilik politikasının seçici bir şekilde uygulandığını gösteriyor. Devletin çıkarlarını korumak için Portekiz'in birçok önemli keşfi gizli tuttuğu u götürmez bir gerçek.
Bu da araştırmacıları, Brezilyanın keşfine getiriyor.
Resmi belgelere göre Brezilya 1500 yılının 22 Nisan'ında Pedro Alvares Cabral'in filosu tarafından Hindistan'a giderken keşfedilmişti. Fırtına yüzünden yollarından sapınca karşılarına büyük, yuvarlak bir dağ çıkmış, onlar da bu dağa Monte Pascoal adını vermişlerdi. Brezilya'nın kıyısına varmışlardı aslında. Filo orada on gün boyunca kaldı. Yeni keşfettikleri kara parçasına Ilha de Santa Cruz ismini vererek onun hakkında bilgi topladılar, erzaklarını tazeleyip yerlilerle temas kurdular. 2 Mayıs'ta filo Hindistan'a doğru yola çıktıysa da küçük erzak gemilerinden biri Gaspar de Lemos'un yönetiminde Lizbon'a geri döndü. Gemide keşif hakkında Kral Manuel'e bilgi veren yirmi kadar mektup vardı. Bu mektupların arasında geminin memuru Pero Vaz de Caminha tarafından yazılmış muhteşem bir rapor da bulunuyordu.
Yani ;
Keşfin kazara yapılmadığı gösteren belirtilerden ilki Cabral'ın filosunda küçük bir erzak gemisi olması. Bu gemi Lizbon' dan Hindistan'a kadar sürecek yolculuğa dayanamayacak kadar narindi.
Gemicilik hakkında en ufak bilgisi olan birisi bu geminin o kadar yol gidemeyeceğini bilirdi, özellikle de gemiciler tarafından Fırtına Burnu adı verilen Ümit Burnu'nun tehlikeli sularından geçemeyeceğini. Portekizliler dünya üzerindeki en iyi denizcilerdi. O zaman neden büyük gemilerden oluşan bir filoya böylesine küçük bir gemiyi katmışlardı?
Mantıklı tek bir açıklama var. Daha yolculuğa çıkmadan bu geminin bütün yolu gitmeyeceğini biliyorlardı. Lizbon'a tekrar geri dönmeden önce Hindistan'a kadar olan yolun üçte birini gidip geri dönerek yeni kara parçasının keşif haberini başkente götüreceğinden haberdarlardı. Bir başka deyişle, daha yola çıkmadan orada bir toprak parçası olduğunu biliyorlardı. O yüzden küçük gemiyi filoya katmışlardı.
Bir varsayım mıdır ? evet. Ama son derce mantıklıdır.
ilginç olan ise, gemi Lizbon'a vardıktan sonra gemiciler ve saray Brezilya'nın keşfini kimseye yaymadı, ta ki Cabral'ın bütün filosu dönene kadar. Bu bütün operasyonun önceden planlandığına işaret eden çok sıra dışı bir olay olduğu konunda sanırım herkes hem fikirdir.
Tam da burada başka bir bulgu devreye giriyor. Kimliği bilinmeyen Portekizli bir kartograf tarafından Alberto Cantino'nun, Ferrara Dük'ü Hercules d'Este için yaptırdığı bir metreye iki metre bir haritadan ortaya çıkıyor. Kartografın ismini kimse bilmediği için şu anda İtalya Modena' daki bir kütüphanede duran bu devasa harita Cantino'nun haritası olarak bilinir. 1502 yılının 19 Kasım'ında yazdığı bir mektupta Cantino, kartografının haritayı çizerken resmi haritaları gizlice kopyaladığı bilgisini veriyor. Bu haritanın önemi Brezilya kıyısının önemli bir kısmını detaylı olarak resmetmesi.
Şimdi hesaplamalara başlayalım
Devam edecek…
Harita en geç 1502 yılının Kasım ayında Cantino'nun eline geçti. Bu da gösteriyor ki Cabral'ın keşfi ile haritanın İtalya'ya varması arasında iki yıldan biraz fazla bir süre var.
Kahramanımız Cessas bir işe yarasın ve bize yardım etsin. Bir kağıda yatay bir çizgi çizsin, soluna Cabral Nisan 1500, sağına ise, Cantina Kasım 1502 yazsın.
Sorun şu ki Cabral hiçbir zaman Brezilya kıyısının hatlarını detaylı bir şekilde çizmemişti. O yüzden bu haritanın yapılması sonraki keşifler sayesinde mümkün olmuştur.
Brezilya'ya ikinci resmi Portekiz seferiyse Joiio da Nova tarafından 1501 yılının Nisan ayında yapıldı, harita Cantino'ya ulaşmadan yaklaşık bir yıl önce. Fakat aklınızda bulunsun, Joao da Nova yolculuğu özellikle Brezilya kıyılarını incelemek için yapmadı. Cabral gibi Hindistan'a gittiği için kıyıların şeklini çizmeye vakti yoktu.
Hem Lizbon'a 1502 yılının ortalarına kadar dönmedi.
O yüzden Cantino'nun haritası için gerekli olan bilgi üçüncü seferle sağlanmış gibi görünüyor.
Bu sefer gerçekten Lizbon' dan Brezilya kıyısını incelemek ve oraları keşfetmek için çıkan bir filo vardı. Gonçalo Coelho'nun seferiydi bu. Filo Lizbon' dan Mayıs 1501' de çıkmıştı ve mürettebattakilerden biri Amerika kıtalarına ismini veren Floransalı seyir zabiti Amerigo Vespucci'ydi. Filo Brezilya'ya ağustos ortalarında vardı; bir yıldan uzunca bir süre kıyıları keşfe çıktılar. Büyük bir koy keşfedip oraya Rio de Janeiro ismini verdikten sonra Cananeia'ya kadar yollarına devam edip sonra Portekiz'e döndüler. Filonun üç karavelası Lizbon Limanı'na 22 Haziran 1502' de girdi.
Cessas, Cantino, Kasım 1502 yazdığı yerin üçte ikisine kadar gelerek, kağıda Gonçalo Coelho, Haziran 1502, yazsın.
Dananın kuyruğunun koptuğu yer burası, Hazirandan Kasıma kadar olan dört aylık süre zarfında Lizbon'un devlet için çalışan kartograflarının Gonçalo Coelho tarafından sağlanan bilgiyle haritalar çizmesi ve de Cantino tarafından tutulan kimliği belirsiz hain Portekizli kartografın bu haritaları kopyalayarak gizlice çizdiği haritayı el altından İtalya'ya gönderebilmesi mümkün mü?
Bu 4 ayda mümkün görünmüyor lakin akla şöyle bir soru geliyor, Alberto Cantino, o zamanda bilinmeyen detayları olan -eğer resmi kayıtlara güvenirsek- bir Portekiz haritasını nasıl satın alabildi? Bu bilgi nereden geldi ?
Sadece tek bir açıklaması var bu durumun. Cantino'nun haritası Brezilya'ya yapılan dört resmi seferle elde edilen bilgilere dayanarak çizilmemişti. Cabral'ın seferinden önce yapılan ve tarihe geçmemiş, Portekiz'in, yapılan keşiflere dair bilgileri gizleme politikası yüzünden hiçbir zaman ortaya çıkmamış seferlerin bilgileri kullanılarak çizilmişti.
Yine de tedbiri elden bırakmadan ve teorilere kapılmadan bunun 4 ayda çok ama çok zor olduğunu kabul etmekle birlikte imkansız dememek, araştırmaya devam etmek gerektiğini de bilmek lazım.
Bir diğer ilginç bilgi ise, yine farklı kaynakların karşılaştırılması sırasında ortaya çıkar.
Fransız Jean de Lery 1556' dan 1558'e kadar Brezilya' da bulunmuş. Orada en uzun süredir bulunan yerleşimcilere konuştuğunda yerleşimciler Brezilya'nın varlığının yaklaşık seksen yıl önceden beri Portekizliler tarafından bilindiğini söylemiş. Yaklaşık seksen yıl tabirini yetmiş beş ya da yetmiş altı yıl olarak düşünsek bile 1500' den daha önce bir tarih elde ediyoruz.
Aynı zamanda şu an Venezuela olarak bilinen Kastilya topraklarına izinsiz ayak bastığı için İspanyollar tarafından gözaltına alınmış Portekizli Estevao Frôis'in yazdığı bir mektup da var.
Mektubun tarihi 1514 ve Kral Manuel'e yazılmış. Mektupta toprakları işgal etmediğini söylemiş ve 'Ekselanslarının toprakları yirmi yıl yıl önce Lizbon'un komşusu Porta da Luz'lu Joao Coelho tarafından keşfedilmişti,' diye yazmış.
Hesaplayalım, 1514 eksi yirmi bir ... 1493.
Tekrar 1500'lerden önce bir tarih veriyor bize.
Daha da ilginç olan ise bilinen ve ortaya çıkan mektuplar sayesinde Brezilyanın Cabral'dan önce bilindiğine dair dört büyük kaşif var.
İspanyol Alonso de Ojeda' dan başlayabiliriz. Amerigo Vespucci ile beraber Haziran 1499' da büyük ihtimalle Guyana civarlarında ilk defa Güney Amerika'yı gördü. Sonra Haziran
1500' de bir başka İspanyol, Vicente Pinzôn, Cabral' dan üç ay önce Brezilya kıyılarına ulaştı.
Üçüncü kişi Duarte Pacheco Pereira, çağın büyük kaşiflerinden biri ama halkın çoğunluğu onu bilmez. Bir kaşif olmasının yanı sıra önemli bir asker ve bilim insanıydı. Bir dereceye denk düşen deniz millerini en hassas şekilde o bulmuş, yeterli aletler olmadan uzaklığı en iyi o hesaplamıştı. Pereira aynı zamanda yaşadığı dönemin en gizemli metinlerinden birini yazmıştı. Principio do Esmeraldo de Situ Orbis.
Esmeraldo'nun bir yerinde Kral Manuel'in onu 'batıyı keşfetmeye' yolladığını, kendisinin de gittiğini ve 'bin dört yüz doksan sekiz' de birçok adası olan büyük bir kara parçası bulundu ve keşfedildi,' yazmış.
Yani başka bir deyişle 1498' de başka bir Portekizli kaşif Avrupa'nın batısındaki kara parçasını keşfetti. Hem de Cabraldan iki yıl önce.
Ve 4. kaşif. Kolomb. Evet evet bizim Kolomb. Kolomb, Amerika kıtalarının ilk keşif yolculuğundan döndükten sonra Kral II. Joao'yla konuşmak için Lizbon'da durdu.
Sohbetlerinde Portekiz Kralı, Kolomb'a gittiği yerin güneyinde başka topraklar da olduğunu söylemiş. Haritaya bakarsak Güney Amerika'nın Karayipler'in tam güneyinde olduğunu görürüz. Bu görüşme 1493'te gerçekleşmiş. Demek ki ta o zamanlardan Portekizliler Brezilya'nın varlığını biliyorlardı.
Peki bunu nerden biliyoruz, Kolomb'un Yeni Dünya'ya yaptığı yolculukların üçüncüsünde Bartolome de Las Casas şöyle yazmış ;
'Amiral, Portekiz Kralı Joao'nun sahip olduğu yerleri görmek için güneye gitmek istiyor, orada değerli şeyler ve topraklar bulacağından emin.
Devam edecek...
O zaman soru şu ;
Eğer Portekizliler Güney Amerika'nın varlığını önceden biliyorlarsa neden keşiflerini resmi hale getirmek için bu kadar beklediler? Neden daha önce değil de 1500' de bunu yaptılar?
Şu ana kadar elimizde ki verilerden şüphe uyandırmamak için, diye cevap verebiliriz. Portekizliler bütün stratejik bilgilerin saklanması gerektiğine inanıyorlardı. Kralları bu keşfedilen toprakların istenmeyen bir şekilde ilgi çekeceğini, aç gözlülükle insanların oraya hücum edeceğini biliyordu. Eğer diğer Avrupa ülkeleri bu toprakların varlığını bilmezse oraların keşfi için Portekizlilerle rekabet edemezlerdi.
Bu da yeni bir soru doğuruyor, ne oldu da fikirlerini değiştirip 1500 de açıkladılar ?
Muhtemel cevabı ; Kastilyalı İspanyollar yüzünden. 1499' da Ojeda, 1500' de
de Pinzon Güney Amerika kıyılarında dolanmaya başlayınca Portekiz için daha fazla sessiz kalmanın anlamı kalmamıştı, yoksa Portekizlilerin daha önce keşfettiği topraklara Kastilyalılar
sahip çıkıp oralara el koymaya çalışabilirlerdi. O yüzden Brezilya'nın keşfi resmi hale getirildi.
Bu da bizi çok önemli bir noktaya getiriyor ;
Tordesillas Antlaşması'na. Vatikan tarafından dünyanın yarısının Portekiz'e yarısının da İspanya'ya verilmesi hakkında yapılan anlaşma.
Bir anlamda küreselleşmeyi tarihte ilk defa bu antlaşmada gördüğümüzü söyleyebiliriz.
Bir anlamda iki süper güç arasında dünyayı bölüşmek doğru gelmiş onlara, çünkü Akdeniz'de kesin bir Osmanlı ve beraber çalıştığı Venedik hakimiyeti olsada, kendi çizdikleri alanların dışına çıkmamaları üstelik isteklide olmamaları dünyanın geri kalanı için isimlerinin geçmemesi için yeterliydi.
Müzakere aşamalarında iki ülkenin de kendine özel avantajları vardı. Portekizliler seyrüsefer teknolojilerinde, silahta ve deniz keşiflerinde üstünlerdi ama İspanyolların elinde daha değişik bir koz vardı. O zamanın papası İspanyol' du. Tıpkı bir futbol maçı gibiydi bu durum. Portekizliler en iyi oyunculara ve en iyi koça sahiplerdi fakat hakem sürekli İspanyollar lehine gereksiz penaltılar veriyordu sanki. Portekizliler çoktan Afrika'nın kıyılarını dolanıp Atlantik'te istedikleri gibi yolculuk yapabilirken, İspanyollar sadece Kanarya Adaları'nı kontrol ediyorlardı. Bu durum 1479' da Alcaçovas Antlaşması'yla resmiyete bağlandı. Antlaşmaya göre Kastilya, Portekiz'in Afrika kıyılarında ve Atlantik adalarındaki otoritesini kabul edecek, buna karşılık olarak da Portekiz Kanarya Adaları'nda İspanya'nın hakimiyetini kabul edecekti. Fakat sonraki yıl Toledo' da imzalanan bu anlaşma Batı Atlantik'i kapsamıyordu, bu yüzden Kristof Kolomb ilk keşif seferinden döndükten sonra bu sorun baş verdi. Antlaşmanın hiçbir maddesi bu yeni toprak parçalarından bahsetmediği için yeni bir anlaşmaya gerek duyulduğu ortaya çıkmıştı.
Tordesillas Antlaşması.
Lizbon, Kanarya Adaları'ndan dünyayı ikiye bölen bir çizgi çekilmesini, çizginin üzerindeki yerlerin Kastilya'ya güneyindekilerin ise Portekiz'e bırakılmasını teklif etti. Fakat zamanın papası VI. Alexander 1493'te iki papalık fetvası vererek Azorlar ve Yeşil Burun Adaları'nın 550 kilometre batısından geçen bir meridyen çizgisinden bölüm yapılmasını belirtti. Portekizliler bu durumdan pek de memnun kalmamışlardı, çizginin 2000 kilometre kadar Yeşil Burun Adaları'nın batısına çekilmesini istediler. Papa ve Kastilya bu isteğe herhangi bir itirazda bulunmak için sebep göremediklerinden kabul ettiler. Bu olay bir şeyi ortaya çıkarıyor.
Cessas bize bir Dünya haritası çizsin, Afrika, Avrupa ve iki Amerika kıtası görünsün. Afrika ve Güney Amerika arasından bir çizgi çekip altına 550 yazsın.
Papa ve Kastilyalılar bunu teklif etmişlerdi. Yeşil Burun Adaları'nın 550 kilometre batısı.
Sonra daha da sol tarafa bir çizgi daha çeksin. Bu çizgi Güney Amerika' dan geçsin. Altına 2000 yazsın. Bu da Portekizlilerin istediği çizgi. Yeşil Burun Adaları'nın 2000 kilometre batısı.
Bu iki çizgi arasında ki fark nedir ?
Cessas bağırdı ;
Birincisi sadece okyanustan geçiyor. İkincisi ise bir kara parçasından geçiyor.
Evet dostum doğru. Ama hangi kara parçası ? Elbette ki Brezilya!
Peki buyrun yeni soru ;
Portekizliler neden bu ikinci çizgi hakkında bu kadar ısrar etmişlerdir?
Bir dakika bir dakika dedi Cessas; Brezilya 1494'te daha keşfedilmemişse
Portekizliler nasıl oluyor da orada bir kara parçası olduğunu biliyorlar?
Evet dostum. Aynen öyle. Nereden bilebilirler ki ?
Devam edecek....
Lizbon’da Jeranimos manastırı vardır. Portekiz keşiflerine adanmış bir yerdir. sütunlarında bile denizci halatları işlenmiştir. Balık, enginar, tropikal bitkiler ve hatta çay yaprağı. Tüm keşif gezilerinin izleri. Üstelik manastırın finansı, dünyanın her yerinden gelen gemilerde ki altın, değerli taşlar ve baharatlara uygulanan vergilerle sağlanıyordu. Portekizin meşhur biber vergisi budur.
Burada iki tane önemli lahit bulunur biri, Vasco da Gama ve diğeri Camoes. Oysa gerçekte Vaco da gama’nın bir kısm kemikleri gerçekten burada olsada Camoes kesinlikle burada değildir.
Aynı sevilla’da ki kolomb lahdinde kemiklerinin olmama ihtimalinin çok yüksek olduğu söyleyen tarihçilerin olduğu gibi.
Neyse, biz Kolomb'a dönelim.
Bildiğimiz üzere üzere Atlantik'te sefere çıkmak için on yıl kadar okyanusu inceledi. Madeira' da yaşadı. Porto Santo adasının ilk valisi ve aynı zamanda bir kaşif olan Bartolomeu Perestrello'nun kızı Filipa Moniz Perestrelo'yla evlendi.
O zamanlar Portekiz, bir çok konuda dünyadaki en gelişmiş ülkeydi. En iyi gemiler, en hassas aletler, en iyi silahlar ve en iyi yetişmiş elemanlar ondaydı. Portekiz monarşisinin planı Hindistan'a giden bir yol bularak Asya'yla olan baharat ticaretindeki Venedik tekelini yıkmaktı. Venedikliler Osmanlı İmparatorluğu'yla kapitülasyon anlaşmaları imzaladığı için ve bu anlaşmalardan sadece kendileri yararlandıkları için diğer İtalyan şehir devletleri, Cenevizliler ve Floransalılar, Portekizlilerin bu keşiflerini destekliyorlardı.
Bu bağlamda 1483'te Cenevizli Kolomb, Kral II. Joao'ya Afrika' dan dolanmak yerine Hindistan'a varana kadar batıya gideceğini söyledi. Sonuçta dünya yuvarlaktı. Portekiz Kralı dünyanın yuvarlak olduğunu biliyordu ama dünyanın Kolomb'un düşündüğünden daha büyük olduğunun da farkındaydı. Ayrıca yolculuğun Kolomb'un düşündüğünden daha uzun süreceğini de biliyordu. Şimdi onun haklı olduğunu biliyoruz. Hem Portekiz Kralı'ndan ilgi göremeyince hem de Portekizli karısı ölünce Kolomb, İspanya'ya gidip hizmetini Katolik Krallar'a sunmaya karar verdi.
O zamanlar İspanya, Kastilya Kraliçesi Isabel ve Aragon Kralı Fernando tarafından yönetildiği için iki krallık birleşmişti. Ülke, Arapları İber Yarımadası'ndan atmak için askeri seferler düzenliyordu o zamanlar. Kolomb, Dominik rahiplerinden oluşan bir komiteye projesini sunduğunda bu sözüm ona çok erdemli adamlar dört yıl düşündükten sonra Kolomb'un yolcuğunun gereksiz olduğunu söyleyip reddettiler. Çünkü onlara göre dünya düzdü. 1488' de Kolomb tekrar Portekiz'e dönünce karşısında daha anlayışlı bir hale gelmiş Kral il. Joao'yı buldu ve teklifini yineledi. "Lizbon' dayken Kolomb, Bartolomeu Dias'ın gelişine tanık oldu. Diaz, Ümit Burnu'ndan dolanarak Atlantik'ten Hint Okyanusu'na
bir yol bulmuş ve Hindistan'a uzanan ticaret yolunu keşfetmişti. Doğal olarak da Kolomb'un projesi tekrar çöpe atılmıştı. "Hayal kırıklığına uğramış bir şekilde Kolomb tekrar İspanyaya dönüp Beatriz de Arana'yla evlendi. 1492' de Araplar Granada'yı teslim edip bütün yarımada Hıristiyanların eline geçince zaferin de verdiği sarhoşlukla Kastilya Kraliçesi, Kolomb'a yeşil ışık yaktı ve Kolomb'un Amerika'yı keşfedeceği yolcuğunu finanse etti.
Bunları zaten tarih kitaplarında okuyoruz lakin resmi tam olarak görebilmek için bildiklerimizin üzerinden geçmemiz gerektiği için tekrarlıyorum. Çünkü Kolomb’un sadece Kastilya değil Portekizle ilişkileride önemli. Çünkü 15, yüzyılın ilişkili bütün kaynaklarına bakıldığında Portekiz yada Kastilya kaynaklarının birinde bile Kolomb adı geçmiyor. Tüm belgelerde tek bir isim var,
Colom
Devam edecek…
O zamanın belgelerine bakıldığında, Kolomb' dan Cristovam Colom ya da Colon diye bahsedildiğini görüyoruz. İlk ismini bile bazen Xpovam diye kısalttıkları oluyormuş. İspanya'ya gittiğinde İspanyollar ona Colomo demişler ama bu hemen Cristobal Colon'a dönüşmüş. Cristobal'ı da Xpoval diye kısaltmışlar.
Örneğin ; Medinaceli Dükü tarafından Mendoza Kardinali'ne 19 Mart 1493'te yazılmış bir mektup var. Şöyle yazıyor ;
Portekiz' den gelip Fransa Kralı'nın huzuruna çıkmak isteyen Cristobal Colomo'yu uzun süre evimde misafir ettim.
İşin en ilginç yanı ise, aynı mektubun ilerleyen satırlarında farklı bir isim kullanılmış.
Cristobal Guerra
Hemen diyebiliriz haklı olarak, elbette ki başka birisi bu lakin, mektupta, dük, Bu arada Pedro Alonsa Nifıo ve Cristobal Guerra keşfe çıktılar. Hojeda ve Juan de la Cosa'nın filosundaki birisi bildirdi bana diye yazmış.
Bugün biliyoruz ki, Nifıo, Hojeda ve Cosa ile beraber keşfe çıkan Cristobal, aslında Kolomb.
Peki bu yeterli mi aynı kişi olduğuna karar vermek için. Elbette yetmez, yazımda bir problem olabilir ancak, 1515'te basılmış Angheiralı Peter Martyr'in Legatio Babylonica'sına baktığımızda Kolomb'un, 'Colonus vero Guiarra' diye kaydedildiğini görüyoruz. İtalyancada vero 'gerçek' ya da 'doğru' demektir. O zaman Peter Martyr, Kolomb'un aslında Guiarra olduğunu söylüyordu.
Legatio Babylonica'nın 1530 tarihli Psalterium isimli ikinci baskısı. Bu kitapta soyadı
biraz değişmiş. Kolomb' dan 'Colonus vero Guerra' diye bahsediyor.
Simancas Arşivi'nden otuz altı numaralı, 28 Haziran 1500 tarihli belgeye bakıldığında, bu belge Afonso Alvares isimli birisine yazılmış. Belgede, 'Kralımız Xproval Guerra'ya yeni keşfedilmiş yerlere gitme emrini verdi,' yazıyor.
Yine aynı soy isim, Guerra.
İlginç, hem de çok. Üç belgede de Guerra diye geçiyor.
Bu da bizi bir çok isim kullanımı ile başbaşa bırakıyor.
Bildiğimiz üzere Portekiz' de geçirdiği zamandan bahseden hiçbir belge yok, çok ilginç bir durum bu. Fakat öğrendiğim kadarıyla Portekiz' de Colom ya da Colon olarak biliniyormuş. 1484' de İspanya'ya gidince onu Colomo diye çağırmaya başlamışlar. Sekiz yıl sonra ise Colon. Tam Sekiz yıl sonra. 1506' daki ölümünden sonra aksanlı o'nun yeri değişmiş ve soyadı Colon olmuş.
Cristobal Colon
Fakat unutmamak gerekir ki, bu ismin arkasında da bir hikaye var. Portekizliler ona Cristofom ya da Cristovam derken İtalyanlar ona Cristoforo diyorlardı. Anghieralı Peter Martyr'ın ondan bahsettiği yirmi iki mektupta hep Cristophom Colonus ya da Christophoro demesi ama hiç Cristoforo dememesi ilginç. Tordesillas Antlaşması müzakere edilirken Papa VI. Alexander, Intercaetera başlıklı iki tane papalık fetvası yayımlamıştı. 4 Mayıs 1493 tarihli fetvada ondan Cristofom Colon olarak bahsediyor. Aynı yılın 28 Haziran'ındaki fetvada ise Christoforu Colon. Bu değişim gerçekten ilginç, çünkü Christofom ya da Cristovam Portekizce.
Sonraki kullanım şekli olan Christoforu ise, Portekizce Cristovam ve İspanyolca Cristobal'ın türetildiği Latinceden.
Ya Guerra diyebiliriz.
O da başka bir gizem. Kolomb her yerde Cristofom ya da Cristovam olarak biliniyordu. Soyadıysa Colom ya da Colon' du. 1492' den sonra İspanyollar genelde onu Cristobal Colon olarak çağırırken ara sıra da Colorn dedikleri oluyordu.
Yeni Dünya'nın keşfiyle alakalı 1493 tarihli ilk mektuplardan birinin Latince çevirisinde yine Colorn ismi karşımıza çıkıyor.
Şimdi elimizde Guiarra, Guerra, Colonus, Colorn, Colorno, Colon ve Colon (Colon da birinde ilk o da diğerinde ikinci o da inceltme var)
İspanya doğumlu oğlu Hernando Colon babasının ismiyle alakalı önemli açıklamalarda bulunmuş.
Kitabında bir paragrafta Hernando, 'Colon soyadını babam yeniledi,' yazmış.
Bunu şöyle düşünebiliriz, o tarihlerde İsimlerin harflerinin o ismi taşıyan insanların görevleriyle alakalı olarak değiştiğini gördüğümüz birçok olay görebiliyoruz.
Yani Kolomb! soyadını bir kaç kez değiştirmiş.
Bir de Colombo ismi vardır, yetmiyormuş gibi.
Colombo ismi ilk defa 1494 yılında ortaya çıkıyor. Amerikanın keşfini açıklamasından bir yıl önce Lizbon' dan yazdığı bir mektupta başlıyor her şey.
Bu mektup birkaç yerde yayımlanmış. Basel'in 1494 baskısında İtalyan bir piskopos, Colom ismini Latinceleştiren bir epigram yazmış. 'merito referenda Columbo Gratia,' yazıyor metinde. Bu yeni versiyon Venedikli Sabellico tarafından 1498'de basılan Sabellici Enneades'te de kullanılmış.
O da Kolomb'a 'Christophorus cognomento Columbus,' demiş. Sabellico, Kolomb'u özel olarak tanımadığı için ünlü epigramdan esinlenmiştir. Sonra Venedikli Angelo Trevisani tarafından 1501 yılının Ağustos ayında yazılan bir mektup var. O mektup Angheiralı Peter Martyr'ın De Orbe Nova Decades'inden alıntı yapıyor ve yazarın 'Christophoro Colombo Zenoveze'nin iyi bir arkadaşı olduğunu yazıyor.
Sorun şu ki diğer mektuplarda Peter Martyr, Kolomb'u yakından tanımıyor gibi bir izlenim veriyor, ondan 'Cristovam Colon adında biri,' diye bahsediyordu. Görünüşe göre Trevisani, İtalyanlar daha rahat okusun diye Peter Martyr'ın metnindeki ismi İtalyancaya uyarlamış. Kolomb'dan Colombo diye bahseden en eski belge 1507' de basılan Montalboddo'nun Paesi novamente retrovati'si.
Kitap zamanında çok popülerdi, çok satan diyebiliriz. Brezilyanın Pedro Alvares Cabral tarafından ilk keşfini de anlatıyor. Yeni Dünya'nın Amerigo Vespucci tarafından keşfedildiğini iddia ederek ikici bir yalan daha ortaya atmış...
İkinci yalan ?
Evet, belli ki ilk yalanı Kolomb'a Colom demesi çünkü, Kritof Kolomb onun gerçek ismi değil.
Düşünsenize, adam her türlü belgeyi Colom yada Colon olarak imzalıyor ama biz ona ısrarla Kolomb diyoruz.
Yok canım demeyin çünkü, kendi elyazısı ile bilinen hiçbir belgede soyadını Kolomb diye imzalamamış.
İsminin Latince versiyonundan bile bahsetmemiş. Ceneviz kayıtlarında o isimde bir denizciden bahseden hiçbir belge yok. Kolomb'un kendinden bahsettiği ilk belge
1493'te Amerika'yı keşfinden sonra Katolik Kralları'na yazdığı bir mektup .. O mektupta kendisinden 'Christofori Colom,' diye bahsediyor. Sonunda m var, Colom. Vasiyetinde de Colom ailesinin mensubu olduğunu yazmış. Colom ailesinden 'milinage verdadero', yani 'benim gerçek soyum' diye bahsediyor.
Kolomb soyadının bir yanlış anlaşılma sonucu ortaya çıktığını söylersek abartmış olur muyuz acaba ?
Devam edecek.
İlgi çekmediği, okunmadığı kanaatine vararak bakiyesini paylaşmaktan vazgeçtim.
Açık ve berrak ufuklar kimseyi ilgilendirmiyor (muş)